Sürpriz |
The
Surprise |
Daisy telefonun ahizesini kaldırdı ve müşterisine
ulaşmayı denedi bir defa daha.
|
Daisy picked up the telephone and tried to get
through to her client again.
|
Daisy’nin
müşterisi, Frank Baccini diye biriydi. Elektronik eşya dükkanı
işletiyordu. Daisy’nin iki günlük ücretini ödememişti.
|
Her client, a certain Frank Baccini, who had a
warehouse of electrical goods, had not paid for her two days' work.
|
Daisy, Frank Baccini’nin düzenbaz ortağının
nerede oturduğunu öğrenmişti sonunda ve artık çekini
alabileceğini umuyordu.
|
Daisy had managed to discover where Mr. Baccini's
dishonest partner was now living and was anxiously expecting her cheque.
|
Daisy, müşterisinin de düzenbazın biri
olduğunu düşünmeye başlamıştı.
|
Daisy was beginning to think that her client was
dishonest too.
|
Telefonun öteki ucundaki gayet isteksiz ses,
“Buyrun, size nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.
|
A very bored "Hello, can I help you?" was
the reply at the other end.
|
Telefonu açan, Bay Baccini’nin sekreteriydi.
|
It was a young woman's voice, Frank Baccini's
secretary.
|
“Frank Baccini ile görüşebilir miyim?”
|
"I'd like to speak to Mr. Baccini, please."
|
“Maalesef Frank Bacccini şehir dışında.”
|
"Sorry, Mr. Baccini is out of town."
|
“Peki ne zaman dönecek?” diye sordu Daisy ısrarcı
bir şekilde.
|
"But when is he coming back?" insisted
Daisy.
|
“Üzgünüm, bilmiyorum.”
|
"I'm afraid I don't know."
|
“Ona Daisy Hamilton’un aradığını
ve kendisiyle biran önce görüşmek istediğimi iletir
misiniz?”
|
"Will you tell him Daisy Hamilton telephoned and
would like to talk to him urgently."
|
“Pekala, umarım iletebilirim,” diye cevap
verdi telefonun öteki ucundaki o umursamaz ses.
|
"Well - yes, I suppose so," was the
completely unconcerned reply.
|
Bu Daisy’nin iki
hafta içinde onuncu arayışıydı ama Frank
Baccini’den hala ses yoktu.
|
This was the tenth telephone conversation Daisy had
had in two weeks with this young woman, but Frank Baccini hadn't got in
touch with her yet.
|
Bu son telefon artık sabrını taşırmıştı
Daisy’nin. Çok sinirlenmişti ve Bay Baccini’nin orada olup olmadığını
kontrol etmek için dükkanına gitmeye karar vardi.
|
Daisy was furious and decided to go to Mr. Baccini's
warehouse to see if he was there.
|
Bay Baccini’nin ofisine gelip kapıyı çaldı.
|
When she arrived, she knocked on the office door.
|
Frank Baccini’nin sekreteri her zamanki monoton ses
tonuyla “Girin”, dedi.
|
Mr. Baccini's secretary said in her monotonous voice:
"Come in."
|
“Benim adım Daisy Hamilton. Size
defalarca telefon ettim gelmeden önce”.
|
"I've telephoned many times - my name is Daisy
Hamilton."
|
“Öyle mi? Peki kimi örmek istiyorsunuz?” diye
sordu genç kadın, Daisy’nin yüzüne bile bakmadan.
|
"Really? Who did you want to speak to?"
asked the young woman without even glancing at Daisy.
|
“Bay Baccini’yi görmek istiyorum”, diye
tekrarladı Daisy.
|
"I want to speak to Mr. Baccini," replied
Daisy.
|
Daisy
gittikçe daha fazla sinirleniyordu.
|
She was becoming even more aggressive.
|
“Üzgünüm ama kendisi burada değil”, dedi
sekreter aynı monoton konuşmasıyla ve elindeki dergiyi
okumaya devam etti.
|
"I'm afraid he's not here," said the
secretary in her usual monotonous way and went on reading her magazine.
|
Daisy, “Sabrın da bir sınırı
vardır”, diye bağırarak kapıyı çarpıp çıktı.
|
Daisy shouted "Enough is enough!" and
banged the door closed.
|
Bütün bu olup biten Daisy’yi çok üzmüştü.
|
Daisy felt rather depressed.
|
“Üzüntümü unutmak için ne yapacağımı
biliyorum. Gidip muzlu dondurma yiyeceğim”, diye düşündü
kendi kendine.
|
"I know what I'll do," she thought,
"I'll stop off at Luigi's for a nice banana split."
|
Daisy her zaman gittiği o dondurmacıda
oturup dükkanın sahibiyle sohbet etmeyi seviyordu.
Dükkanın sahibi, hoşsohbet bir İtalyan’dı.
|
Daisy liked sitting in Luigi's ice-cream parlour and
having a little chat with the owner, a positive-thinking Italian.
|
Daisy, ofise gitmek için merdivenleri çıkarken,
ona haksızlık eden insanlara olan kızgınlığı
geçer gibi olmuştu.
|
As Daisy walked up the stairs to her office she felt
a little less sore about human beings.
|
Daisy ofiste daha rahat bir ayakkabı giymek için
ayağındaki ayakkabıları çıkarırken kapı
vuruldu ve içeriye birisi girdi.
|
Just as Daisy was changing her shoes to a more
comfortable pair, someone knocked on the door and walked in.
|
İçeriye, üzerinde işçi tulumu olan bir
adam girdi.
|
It was a workman in overalls.
|
“Afedersiniz, Daisy Hamilton siz misiniz? Bunları
nereye koymamı istiyorsunuz?” diye sordu adam merdiven sahanlığında
duran kocaman iki kutuyu işaret ederek.
|
"Excuse me miss - are you Miss Daisy Hamilton?
Where shall we put these?" pointing to two large boxes on the
landing.
|
“Evet Daisy Hamilton benim. Peki
bu kutuların içinde ne var?”
|
"Yes, I am Daisy Hamilton but what have you got
there - what's in those boxes?"
|
“Büyük
olanda buzdolabı var. Küçüğü de kahve makinesi. Çok iyi bir
seçim yapmışsınız. Bu markalar piyasada bulabileceklerinizin en iyisi.”
|
"The big one is a fridge and the smaller one is
a cappuccino-making machine. You've chosen well, you know, these are the
best makes around."
|
“İyi ama ben bunlar için sipariş
vermedim ki”, diye bağırdı Daisy.
|
"I haven't ordered either of these,"
exclaimed Daisy.
|
“Ama teslim kağıdında sizin adınız
yazıyor”, dedi adam ısrarcı bir şekilde.
|
"But it's your name on the delivery note!"
insisted the workman.
|
“İkisinin parası da ödenmiş.Siz
bana sadece bunları nereye koyacağımı söyleyin.”
|
"It's all paid for - just tell me where to put
them."
|
Daisy tam onları istemediğini söyleyecekti
ki, kapıdan Frank Baccini’nin girdiğini farketti.
|
Daisy was just about to refuse the goods when she saw
Frank Baccini coming in the door, too.
|
“Kusura bakmayın Bayan Hamilton, size telefon edemedim.
|
"Miss Hamilton. I'm very sorry I haven't been in
touch.
|
Yanlış anlamayın ama ofisinizde
buzdolabınızın olmadığını farketmiştim.
Kahve makinesi de sürpriz hediye.
|
I do hope you don't mind but I had noticed you didn't
have a fridge in your office and... this cappuccino-making machine is a
little speciality.
|
Bu arada, bu, yaptığınız mükemmel
işin karşılığı olan çek. Bir miktar da yaptığınız
ekstra masraflar için koydum.”
|
Oh, by the way here is your cheque for the excellent
work you did, with a little extra for your expenses."
|
Frank
Baccini, Daisy’nin utandığını farketti ve:
|
Frank Baccini saw Daisy was astonished and added:
|
“Sekreterim sizi arayıp söylemiştir
herhalde. İki haftadır balayındaydım.”
|
"My secretary did phone you, I hope? I've been
away for a couple of weeks on honeymoon."
|
Daisy kendini toparladı ve “Hayır söylemedi
ama sorun değil Bay Bacccini,” dedi.
|
Daisy recovered herself, "Well, no, she didn't -
but that's quite all right Mr. Baccini!"
|